TÜMBİFED Genel Başkanı Mehmet Hüsrev, ''Bürokraside kripto vesayet araştırılmalı''

Tüm Bürokratlar ve İş İnsanları Federasyonu (TÜMBİFED) Genel Başkanı Mehmet Hüsrev, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın ülkede birçok vesayet odağını etkisiz hale getirdiğini vurgularken “Maalesef bürokraside kripto bir vesayet odağı halen etkili ve bunun araştırılması gerekiyor” değerlendirmesinde bulundu.

Tüm Bürokratlar ve İş İnsanları Federasyonu (TÜMBİFED) Genel Başkanı Mehmet Hüsrev; bürokrasi, iş dünyası ve başkanlık sistemine ilişkin basına önemli açıklamalarda bulundu.

TÜMBİFED hakkında bilgi verir misiniz?

TÜMBİFED, yaklaşık 20 yıllık bir sivil toplum kuruluşudur. Misyonu, iş dünyası ile bürokrasi arasında diyalog kurup iş hayatında, ticarette veya verilecek hizmette deneme yanılma metodundan ziyade stratejik planlarla, swot analizleriyle yenidünya düzeninin üretmiş olduğu argümanları da kullanarak etkin ve verimli yönetimi tesis etmektir.

Vizyonumuz, ufkumuz, ülkümüz veya sevdamız; Türkiye’nin 2023 ve 2053 tarihlerine konumlandırılan küresel güç ve aktör olma hedefine hizmet etmek adına ülkemiz ekonomisinin global manada ilk 10 içinde yer alması için kalkınmışlığı tesis edecek katalizör görevi üstlenmek ve katkı sağlamaktır. 

Neler yapıyorsunuz?

İş dünyasının beklentilerini analiz ederek bürokraside ‘ben de yaparım’ düşüncesinden ziyade ‘ilk ben yaparım’ fikrini rehber edinen anlayışın önünü açmak için ışık tutma gayret ve çabasındayız.

Bürokrasinin, iş dünyasının beklentilerini analiz etmesine olanak sağlıyoruz. Toplumun üç önemli katmanı olan kamu, özel sektör ve sivil toplum kuruluşu arasındaki iletişim üçgenini tam merkezden yönetmek için çalışıyoruz.

İş dünyası, yapacağı üretimin ve satışın en kolay, en hızlı ve en mobil şekilde yapılmasını ister. Uluslararası piyasalarda rekabetçiliğin en önemli argümanları; mobil ve hızlı olabilmek ve ilk yapabilmektir. Önemli olan da iş dünyasının, beklentilerinin kamu kuruluşlarına izah edilmesi ve yapacağı ticaretin regülasyon ve mevzuatlarına hazırlıklı olmasını sağlamaktır.

Bir başka sorumluluğumuz da Türk bürokrasisinde düzeltici ve önleyici yaklaşımları hâkim kılma noktasında bilgilendirme yapmaktır. Bunu da akademik kurulumuzdaki profesör hocalarımızla yapma hedefindeyiz.

Nasıl?

Bir hırsızı veya suçluyu yakalamak, hatayı bulmak yahut yanlışı görmekten ziyade yanlışı, hatayı ya da hırsızlığı önleme amacını hâkim kılma yaklaşımımız ve felsefemiz vardır. Amaç hırsızı bulmak değil hırsızı önlemektir.  Veyahut o kontrol mekanizmasının, yasalar, kanunlar, regülasyonlar, mevzuatlar, talimatlar, tamimler tümünün daha çok proaktif bir yaklaşımla düzeltici ve önleyici olması noktasında bir gayretimiz vardır.

Bürokrasi, devleti temsil ettiği için itibarı açısından da önem arz eder. Bürokratın itibarını korumak, iş yapabilirliğine katkı sağlamak için hem eğitim bazlı hem de inovatif yaklaşımları önceden görebilmeyi sağlayacak altyapıyı da sunuyoruz. Yani Türk bürokratı; bir olayı, onunla karşılaştığında değil öncesinde biliyor olacak. Atatürk’ün muasır medeniyetler seviyesi hedefi için Türk bürokratının gerekli aksiyonu almasına katkı sağlayacağız.

Bir yol haritası var mı?

Avrupa Birliği (AB) müktesebatı çerçevesindeki uygulamalardan alıntı yaparak veya milli mukaddesatımıza entegre ederek nasıl daha iyi bir nizam ve intizam sağlanabileceğine ilişkin bürokratlarımızı bilgilendirmeyi amaçlıyoruz.

Avrupalı bugün ne üretiyor ne de tüketiyor. Ama yine ekonomiyi onlar yönetiyor. Bazı şeyleri ilk yapmak ve yeni sektörlerin belirlenip kapılmasıyla bu mümkün oluyor. Alan ve satanın dışında üçüncü bir yolu oluşturdular. Bu da nedir? Gözetleyen, kontrol eden, refere eden, şahit olan, kefil olan, belgelendiren konumundalar. Buna uygunluk değerlendirme pazarı deniyor. Örneğin patent ve marka kendisine ait ama üretimini dünyaya veriyor. Bunun yanında Avrupalı geliyor ve Türkiye’de büyük endüstriyel kurumların gözetimini yapıyor. Ama yapandan da yaptırandan da kazanıyor. Sadece hizmet sektörü oluşturulmuş ve bu çok büyük bir ekonomi boyutuna ulaşmıştır.

Örneğin Helal belgelendirme bugün yabancıların eline geçmiş durumdadır. Oysa biz, Türk ve İslam dünyası olarak bunun önderliğini yapmış olmamız gerekirdi. Bu kapsamda Ortadoğu ve İslam coğrafyasında helal belgelendirme yapabilen yapılar oluşturup ülkemizin yeni nesil sektörlere önder olması için yönlendirme yapıyoruz.

Kamuda nasıl bir yol izleniyor?

Kamu kuruluşlarının israf yönetimi kavramını anlatmaya çalışıyoruz. Elbette itibardan tasarruf olmaz ama bunun da bir mantığı olmalıdır. ‘Yaptığını yaz, yazdığını yap’a dayalı en az emek en az işgücü ile en fazla verimi almanın metotlarını bulmamız lazım. Bunun için kamu kuruluşlarına yönelik hazırlanacak yönetmeliklerin dünya ölçeklerine uygunluğunu analiz edip ülkemiz ve insanımız şartlarına uygun olmasını sağlayacağız. Buradaki önemli noktada şudur ki kopyala yapıştırdan ziyade entegre sağlayacağız. Çünkü biz, farklı bir yapıyız ve farklı gelenek öğreneklerimiz var. Kendimize has, milli bir yaklaşımımız olmalıdır.

İnovasyon sadece üründe olmaz uygulamada da yaklaşımda da olur. Kamu kurumlarında inovasyon mantalitesini hâkim kılmamız lazım. Ekonomik katkı sağlayacak yaklaşım ve uygulamaları belirlemek için akademik kurulumuzla rehber olma çabasındayız. Akademik Kurulumuz, belirli periyotlarla çalıştaylar yaparak bu konuda öncü olma bilincindedir.

Bürokratik kesimin, yeni gelişmelere milli duygularla yaklaşıp muhataplarının hayatını kolaylaştırmak ve rekabet güçlerini artırmak için bilgi ve birikimlerini yükselterek iş dünyası veya vatandaşa rehber olacak, onların haklarını koruyacak uygulamaları belirme ve uygulatma noktasında gerekli bilgi akışını sağlama gibi bir sorumluluğu vardır.

İş dünyasına yönelik ne yapıyorsunuz?

İş dünyasıyla ilgili de şunu yapıyoruz: İş dünyasının 100 yıl önce de 100 yıl sonra da değişilmez bir kavramı vardır; düşük maliyet yüksek kalite. Bu, ticaretteki en evrensel tespittir. Maalesef ticarette ‘kervan yolda düzülür’ mantığıyla piyasaya çıkıp çok büyük ekonomik kayıplara neden olan durumlarla karşılaşılabiliyor. Keza düşük maliyet, yüksek kalite yaklaşımını; yaptığı yaz, yazdığını yap, en az emek, en az iş gücü; en fazla verim ve kaliteyi hedefleyen bir yaklaşıma taşıyabilmek için bu stratejik planlarla ölçülebilir hedef belirlemenin ve nasıl yapılacağını tespit etmenin risk analizi tabanlı yol haritası oluşturmayı tavsiye ediyoruz. Ve iş dünyasına bu konuda yönlendirme yapıyoruz. Swot analizi ile işletmelerimizin güçlü ve zayıf yönlerini bilmesini, fırsatları ve tehditleri görmesini sağlıyoruz. İşletmeler, güçlü yönleriyle tehditler; zayıf yönleriyle fırsatları karşılaştırsın ve stratejik planlarla da düşük maliyet yüksek kalite odaklı yaklaşımı sağlasın istiyoruz.

Bu nasıl sağlanacak?

Küresel güç olmanın en önemli yolu üretmek ve satmaktır. Ama bazen üretmek bazen de satmak yetmiyor. Çünkü üretip satamama, satıp para kazanamama durumları söz konusudur. Bu konuya eğildik ve ‘iş dünyamız öncelikle neyi bilmeli?’ sorusuna cevap aradık. Baktık ki dünyada üretimin rehber aldığı standartlar manzumesi var. Bu standartlar ile gelişmiş ülkeler az gelişmiş ülkelere hegemonya kuruyor. Kendi standartlarına göre üretim yaptırmaktadır. Mesela bir su borusu vardır; 3’lük, 5’lik, 7’lik. Ama sen 4’lük yapamazsın. Standartları belirlemişler. Bu nedenle ‘standartlara uymak değil standartları belirlemek’ sloganımız var. Küresel güç olmanın yolu standartları belirlemekten geçer. Bunun için de sağlam kurumlara, bilgili insanlara ve güçlü sanayicilere ihtiyaç vardır. Standartlara ve kaliteye yön verenler dünyayı yönetip hükmeden olacaktır.

İş dünyası ile bürokrasiyi bir araya getirmek çeşitli risk ve endişelere neden olmuyor mu?

Türkiye’de talihsiz geleneklerimiz vardır. Bunlardan biri de iş dünyası ile bürokratlar bir araya gelemez. İş dünyası ile bürokrat bir araya gelirse bir şeyler çözülecektir. Bizde hep kötü şarta göre politika izlemek gelenek olmuş.

Elbette bir iki tane yanlış çıkabilir ama bizim yanlışa göre değil doğruya ve dürüste göre politika geliştirmemiz gerekiyor. Herkesi potansiyel hırsız görmenin bir anlamı yok. İnsanımız millidir ve dürüsttür. Ama yanlışa tevessül edene de gereği yapılsın. Bu anlamda iş dünyası ile bürokratları bir araya getirmenin peşindeyiz. Az gelişmiş ülkelerde görülen kurum taassubu maalesef ülkemizde de var. Kurum taassubu değil devlet taassubu olmalıdır. Örneğin Türkiye bir x kurumu için değil o x kurumu Türkiye için vardır. Devleti, içişleri veya dışişlerinden ibaret görmeyip yeni kurum ve kuruluşları da hem insan kalitesi hem de sorumluluk bağlamında dikkate almak gerekir. Bu büyük resimde her kurumu, kendi yerini görebilmeye teşvik ediyoruz. İş dünyasına da şu mesajı veriyoruz; Suriye örnektir. Devletin olmadığı yerde her şeyin olsa neye yarar. İş dünyamız, devletimizin güçlü olması için vergi vermek başta olmak üzere kurallara uymalı, üretici, geliştirici ve bitirici yaklaşımları sergilemeli. Münferit hiçbir olay devletin genel politikalarını etkilemez, etkilememeli.

Bürokrasideki yerleşik teamüller hakkında ne düşünüyorsunuz?

Maalesef yıllara dayanan bir yasakçı zihniyet vardı. Çözüm değil de ‘yasak kardeşim yasak’ diyen bir zihniyetti bu. Bu bir gelenekti. Kurumlarımızdaki oryantasyon eğitimleri maalesef yenilikçi değil de yazılı olmayan gelenekleri aktaran bir süreçti. Bu da karşısındaki insanı potansiyel suçlu görüp ona yönelik tedbir almayı yeğleyen bir yaklaşımdı. Son dönemde bu da kırıldı ama yine halen var. Bazen de şunu düşünmüyor değilim; belli bir organize güç devletle milleti karşı karşıya getirmek için dürüstlük ve millilik uğruna ki bunlar bizim kutsalımızdır, işleri kilitliyor. ‘Efendim, inceleyeceğiz, bakacağız, acele niye ediyorsunuz?’ deniyor ama adamın malı bekliyor, üretimi durmuş ve yatırım yapamıyor. Siyasetin bürokrasiye müdahalesi zor oluyor. Belki de organize bir şekilde malum yapılanma böyle bir yöntem de geliştirmiş olabilir.

Siz bürokratı nasıl tanımlıyorsunuz?

Türkiye cumhuriyeti bürokratı her zaman, her yerde ve de her şartta hukuk, vicdan ve akıl üçgeninde hareket etmiştir. Ve hiç şüphesiz de edecektir. Ülkemizin küresel güç olma vizyonunda lokomotif misyonu olan Türk bürokratının mobil, rasyonel ve çözüm odaklılığı net ve aşikârdır. Türk bürokratı, mer’i mevzuat çerçevesinde tarafsızdır, bağımsızdır, objektiftir ve dürüstlük ilkelerine sonuna kadar bağlıdır. Türk bürokratı korkmaz ve algı operasyonlarından da etkilenmez. Sadakat ve liyakatiyle kutsal bildiği devlet adına milletinin her daim hizmetindedir. Bürokrat, devletine ve milletine sadakatle bağlı liyakat ehlidir.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, birçok kez ifade ettiği bürokratik oligarşi ya da vesayet kavramına ilişkin sizin değerlendirmeniz ne olur?

Türkiye’de bürokrasi zihniyeti değişmeli. Neden var olduğunu bilmeli. Büyük resimde kendini görebilmeli. Bürokrat, kendine iş bulmak için değil bir başkasının hayatını kolaylaştırmak için var olduğunu bilmeli. Korkmamalı. Cesaretli, rasyonel ve çözüm odaklı olmalı. Cumhurbaşkanımızın bürokrasiyle ilgili ifadelerine de katılıyorum. Cumhurbaşkanımız yıllardır tüm vesayetleri çözmesine rağmen bürokratik vesayetle halen mücadele ediyor. Bu bir kanaat tabi ama organize bir gücün devlet içerisinde hâlâ var olduğunu düşünüyorum. Ve bunların gizli bir şekilde kutsal bildiğimiz dürüstlük ve milliliği istismar edip devlet ve milleti karşı karşıya getirme çabasında olduğunu düşünmüyor değilim. Maalesef bürokraside kripto bir vesayet odağı halen etkili ve bunun araştırılması gerekiyor.

Başkanlık sisteminin bürokraside bir değişim, hızlanma sağladığını düşünüyor musunuz?

Başkanlık sistemini destekliyorum. Çünkü çok başlılık her zaman olayları yavaşlatır, çözümsüzleştirir. Bir geçiş sürecindeyiz. Belki istediğimiz gibi olmadı ama pozitif farkındalıklar da sağladı. Onlarca kusuru varsa yüzlerce faydası oldu. Tarihimize baktığımızda da lider kültü her dönemde vardır. Ve doğru bir lider, ülkenin kalkınmasına her zaman hizmet etmiştir. Tabi kişilere değil de yasalara odaklı bir yönetim her zaman makuldür ama yasaları belirleyenler de tarafsız ve vizyon sahibi olabilmelidir. Yeni sistem bürokrasinin hızlanmasını sağladı. Biraz kurumların iç dinamiklerinden ötürü istenen seviyeye gelmedi ama zamanla bu da sağlanacaktır.

Kurum kültürünün kaybolduğuna ilişkin eleştiriler yapılıyor. Bu konudaki kanaatiniz nedir?

Kurum kültürü diye bir şey yoktur. Devlet kültürü vardır. Kurum taassubu da bu bağlamda istismar ediliyor. Hedef belirlemek ve belirletmek çok önemlidir. Hayatta iki unsur vardır. Biri değişkenler biri de değişken olmayanlardır. Hedeflerimizi değişken olanlara göre değil değişken olmayan unsurlara göre belirlememiz gerekir. Yağmura göre değil günün sabah doğacağına göre plan yapmamız gerekir. Kurum kuruluşların hatta kişilerin de bu bağlamda yaklaşması önem arz etmektedir.

İnsanoğlu, üretti ve sattı. Herkes üretmeye başladı rekabet edemedi. Ürettiğinin kalite kontrolünü yapmaya başladı. Yetmedi kalite güvencesine geçti. Yetmedi kalite yönetimine geçti. Şimdi de risk analiz tabanlı analitik yönetime geçti. Bu günümüz dünyasının yönetim anlayışıdır. Bizim bundan ziyade gelecek yılların yönetim anlayışını bulmamız gerekiyor. Gelecek yönetim anlayışı da algıdır. Bu algıyı analiz etmek ve anlamak değil algıyı yönetmek anlamına geliyor. Algıyı yönetmemiz lazım. Dünya rekabeti bu alana taşındı. Artık alın terinden ziyade akıl terine ihtiyaç var. Söylenenden ziyade düşünüleni anlamamız lazım. Uzlaşı ve iş birliği günümüz dünyasının önemli argümanlarındandır. Yağmur duasına giderken şemsiyeyi yanımıza almalıyız. Bu tür faaliyetleri, bisiklet binmeye benzetmeliyiz; pedalı mütemadiyen çevirmeliyiz. Giderken pedalı çevirmezsek devriliriz. 21. Yüzyıl sonrası çağımıza ‘standartlar çağı’ denilecek. Elbette usul de önemlidir. Usule hâkim olmayan esasta boğulur. Türkiye’de fikir, düşünce, tasarı ekonomiye dönüşmüyor. Fikrin paraya dönüşmesi için gereken mesafe çok uzun. Devlet, bu mesafeyi kısaltmalı.

Türkiye’de maalesef ihmali sorumluluk değil icrai sorumluluk vardır. İşi ihmal edersen kimse saha hesap sormaz. Ama yaptığın icrada sehven de olsa küçük bir iki hata yaparsan çok büyük cezai müeyyidelerle karşı karşıya kalırsın. Bürokraside ihmali sorumluluk, icrai sorumlulukla denkleşirse o bürokratik vesayette kalkar. İş yapılan yerde hata olur. Art niyet olmadığı ve alışkanlık haline gelmediği sürece hatalara hoş görüyle bakılması, icrai sorumluluğu hafifletir ve icracı bir yaklaşım ülkeye hâkim olur.

***

TÜMBİFED’de nasıl bir yapı var?

TÜMBİFED, profesör ve doçent seviyesindeki yaklaşık 300 akademik kimliğin bir araya gelmesiyle oluşmuş bir kuruldur. İş dünyasında başarılı olmuş, kendi alanında sıfırdan başlayıp ticaretini belirli noktaya taşımış arkadaşların, bürokraside iş disipliniyle oluşturduğu pozitif farkındalıklarla belirli bir yere gelmiş bürokratları bir araya getiren güçlü bir kadrodur. Millidir. Mukaddesatçıdır. Ülkemizin kalkınması, küresel güç ve aktör olmasına inan, inandırmaya çalışan bir anlayışı temsil eden kişilerden oluşur. Kimseyi ötekileştirmeyen, ülkenin bölünmez bütünlüğü, din, mezhep, ırk ayrımı yapmadan herkesi kucaklayan her ilde temsilcisi olan bir federasyondur. Her geçen gün de büyüyor. Kıbrıs’ı ziyaret ettik. Orada devletin daha kurumsal bir seviyeye taşınması noktasında fikir alışverişinde bulunduk. Şimdi de Türk cumhuriyetlerine açılmayı düşünüyoruz. Onlarla da bilgi ve birikimlerini paylaşma düşüncemiz var.

KAYNAK: BURSAGÖRÜŞ